Fırka-i Naciye
03.11.2013 22:39
Eş‘ariyye
Akaid konusunda Ebü’l-Hasan Ali b. İsmâil el-Eş‘arî'nin görüşlerini benimseyen
Ehl-i sünnet mezhebine verilen isimdir.
Mezhebin kurucusu olan İmam Eş‘arî, hicrî 260 (873) yılında Basra'da
doğmuş, kırk yaşına kadar Mu‘tezile mezhebine bağlı kalmış, sonra
"üç kardeş meselesi" diye bilinen meselenin tartışmasında hocası
Ebû Ali el-Cübbâî'ye (ö. 303/916) üstün gelmiş, hocasının görüşlerini
doyurucu bulmadığı için Mu‘tezile'den ayrılmış ve Eş‘arîliği kurmuştur.
İmam Eş‘arî 324 (936) yılında Bağdat'ta ölmüştür.
İmam Eş‘arî'nin fıkıhta Şâfiî mezhebine bağlı olması ihtimali kuvvetlidir.
İmam Eş‘arî, Allah Teâlâ'nın ezelî sıfatları bulunduğunu kabul etmiş,
inanç konularında akla da değer vererek, âyet ve hadislerin yanında aklî
deliller de kullanmıştır.
Eş‘arî'nin inanç metodu kendisinden sonra gelen kelâmcılar tarafından
da devam ettirilmiştir. En meşhur Eş‘arî kelâm bilginleri arasında,
Bâkıllânî (ö. 403/1013), İbn Fûrek (ö. 406/1015), Cüveynî (ö. 478/1085),
Gazzâlî (ö. 505/1111), Şehristânî (ö. 548/1153), Âmidî (ö. 631/ 1233),
Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1210), Kadî Beyzâvî (ö. 685/1286), Teftâzânî
(ö. 793/1390) ve Cürcânî (ö. 816/1413) sayılabilir.
Eş‘arîlik, daha çok Mu‘tezile'ye bir karşı tez olarak doğmuştur.
Bu sebeple Eş‘arîlik, Selef inancına Mâtürîdîlik'ten daha uzak olarak gösterilebilir.
Eş‘arî bilginler zamanla te’vile çok fazla yer vermişlerdir.
Zaman zaman da kelâmda yenilikler ve değişiklikler yapmışlar,
bu ilmi felsefe ile rekabet edebilecek bir güce kavuşturmuşlardır.
Eş‘ariyye mezhebi Ehl-i sünnet’in temel prensiplerini kabullenmekle
beraber, bazı noktalarda kendine has görüşleri bulunmaktadır.
Sünnî müslümanların % 13'ünü oluşturan Mâlikîler'in hemen hemen
tamamı ile % 33'ünü teşkil eden Şâfiîler'in dörtte üçü, Hanefîler'le Hanbelîler'in
çok az bir kısmı inançta Eş‘ariyye mezhebini benimsemişlerdir.
Eş‘arîlik daha çok Endülüs, Hicaz, Kuzey Afrika, Mısır, Irak, Suriye ve
Endonezya'da yayılmıştır.
Mâtürîdiyye
Akaid konusunda Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd
el-Mâtürîdî'nin görüşlerini benimseyenlerin oluşturduğu Ehl-i sünnet
mezhebininadıdır.
İmam Mâtürîdî yaklaşık 238 (852) yılında Türkistan'da Semerkant şehrinin
bir köyü olan Mâtürîd'de doğmuştur.
Türk olması kuvvetle muhtemeldir.
Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmayan İmam Mâtürîdî'nin eserleri
incelendiğinde, onun kelâm, mezhepler tarihi, fıkıh usulü ve tefsir alanlarında
otorite olduğu görülür. Eserlerinde Ehl-i sünnet'in temel prensiplerini
hem âyet ve hadislerle hem de aklî delillerle savunmuş, özellikle Mu‘tezile
ve Şîa'nın görüşlerini tenkit etmiştir. 333 (944) yılında Semerkant'ta vefat
etmiştir.
İslâm dünyasında hicrî II. asırdan itibaren ortaya çıkan bid‘atçı mezheplere,
özellikle akılcı bir tavır takınan Mu‘tezile'ye, Selef’in metoduyla karşı
çıkmak, Ehl-i sünnet inancını savunmada yetersiz kalıyordu.
Bu sebeple inanç konularında, âyet ve hadislerin yanında akla da yer verecek,
aklî açıklamalar yaparak konunun daha iyi anlaşılmasını ve kabul edilmesini
sağlayacak yeni doktrinlere ihtiyaç duyulmuştur.
Bu ihtiyacın bir sonucu olarak Ehl-i sünnet kelâmının iki önemli mezhebi
Mâtürîdiye ve Eş‘ariyyeortaya çıkmıştır.
Mâtürîdîlik, akaid sahasında âyet ve hadisle birlikte, aklı da dinin anlaşılması
için gerekli bir temel kabul etmiş, İmam Mâtürîdî'den itibaren kelâm
metodunu gittikçe geliştirmiştir.
Mâtürîdiyye, bazı konularda Selef'e Eş‘ariyye'den daha yakındır.
Bazı konularda ise, daha akılcı davrandığından
Eş‘ariyye ile Mu‘tezile arasında yer almıştır.
Bir kısım araştırmacılar Mâtürîdîliği Hanefîliğin devamı sayarlar.
Onları bu düşünceye iten sebep, İmam Mâtürîdî'nin, İmam Ebû Hanîfe’nin
akaid konusunda koyduğu prensipleriaçıklayıp geliştirmiş olmasıdır.
Ebû Hanîfe’nin ve Hanefîliğin bu anlamdak etkisi bir gerçek olmakla beraber,
İmam Mâtürîdî ve öğrencilerinin eserleri incelendiğinde, Mâtürîdîliğin inanç
konularında tutarlı ve köklü çözümler getiren, meselelere çok iyi nüfuz ederek
önemli bir sistem kuran müstakil bir kelâm mezhebi olduğu açıkça görülür.
Ne var ki Mâtürîdîlik, Mâverâünnehir gibi kapalı bir havzada ortaya çıkması,
Bağdat ve Basra gibi dönemin ilim ve siyaset merkezlerinden uzak bir bölgede
yayılması sebebiyle Eş‘arîlik kadar şöhret bulamamıştır.
Hakîm es-Semerkandî (ö. 342/953), Ebû Seleme es-Semerkandî (ö. IV/X. asır),
Ebü'l-Yüsr Muhammed el-Pezdevî (ö. 493/ 1100),
Ebü'l-Maîn (Muîn) en-Nesefî (ö. 508/1115),
Ömer en-Nesefî (ö.537/1142), Ebü’l-Berekât Hâfızüddin en-Nesefî (ö. 710/1310),
Burhâneddin en-Nesefî (ö. 687/1289), İbnü'l-Hümâm (ö. 861/1457),
Kadı Celâleddinzâde Hızır Bey (ö. 863/1458) ve Beyâzîzâde Ahmed Efendi (ö. 1098/1687)
en meşhur Mâtürîdî kelâmcılarıdır.
Mâtürîdiyye Ehl-i sünnet'in temel prensiplerinde Eş‘arîler ile aynı görüşte
olmakla beraber, şu görüşleriyle onlardan ayrılırlar:
1. Dinî tebliğ olmasa da kişi akılla Allah'ı bulabilir.
2. İyi ve kötü, güzel ve çirkin akılla bilinebilir.
Allah Teâlâ bir şeyi güzel ve iyi olduğu için emretmiş, kötü ve çirkin olduğu
için yasaklamıştır.
3. Kulda başlı başına bir cüz'î irade vardır. Kul iradesiyle
seçimini yapar, Allah da kulun seçimine göre fiili yaratır.
4. Yüce Allah'ın diğer sıfatları gibi tekvîn sıfatı da ezelîdir.
5. Allah kulun gücünün yetmeyeceği şeyleri kula yüklemez.
6. Allah'ın fiillerinin muhakkak bir sebep ve hikmeti vardır.
Fakat kul her zaman bu sebep ve hikmetleri bilemeyebilir.
7.Peygamberlerde aranan niteliklerden biri de erkek olmaktır.
Bu sebeple kadın peygamber gönderilmemiştir.
8. Allah'ın nefsî kelâmı işitilemez. İşitilen nefsî kelâmın varlığını gösteren
lafzî kelâm yani Kur'an'ın harf ve sesleridir.
Bugün dünyadaki Sünnî müslümanların en azından yarısını oluşturan
Hanefîler'in büyük bir çoğunluğu inançta Mâtürîdî mezhebine bağlıdırlar.
Mâtürîdiyye, Türkiye, Balkanlar, Orta Asya, Çin, Hindistan, Pakistan ve Eritre'de
yayılmıştır. Genellikle Türkler fıkıhta Hanefî, inançta Mâtürîdî'dirler.